Cumartesi, Mart 17, 2012

Türk Ermenilerinden Sevan Ince Diyor ki...

ÜNLÜ MÜCEVHER TASARIMCISI, MÜSTESNA İNSAN ve SANATCI SEVAN
İNCE NİN AĞZINDAN

Biz 4 Ermeni arkadaş, geçen akşam dernekten çıkmış,
Galatasaray' da nargile keyfi yapıyorduk. Laf döndü dolaştı malum
konuya geldi. Baktım, herkes aynı husustan dertli: Ermeni asıllı bir
Türk ve sade bir T.C. vatandaşı olarak dünyaya ses nasıl duyurulur?



Ünlü bir sanatçı, politikacı veya bir dernek başkanı
değilsin ki mikrofon uzatıp röportaj yapsınlar. Gazeteci değilsin ki
fikirlerini köşenden dünyaya duyurabilesin. İyi de, biz bu işten
sıkıldık. Bizim yerimize, bilir bilmez herkes konuşuyor. Bir tarafta
Ermenilere soykırım yapılmıştır diyenler; diğer yanda soykırım yoktur
diyenler. Şimdiki moda ise tarihçilere bırakalım diyenler..

Soykırım yapılmıştır diyenlere bakıyorum, hepsi ya
kindar Ermeni diasporası mensubu, veya bunlardan çıkarı olan siyaset
erbabı. Yoktur diyenlere bakıyorum, bu konuda derin bir bilgileri yok
ama adettir diye reddediyorlar. Tarihçiler deseniz, neyi ortaya
çıkartacaklar, Allah Aşkına? Soykırımın belgesi mi olur? Es kaza
ortaya bir belge çıksa, muhakkak karşı bir de belge çıkar, tartışma
sonsuza kadar sürer gider.


Gerçeği, benden ve benim gibilerden başkası bilemez.
Bizler, hadiseleri birinci ağızdan dinlemiş kişileriz. Bizler Türk
Ermenileri'yiz. Türk Ermenileri'nin Harici Ermeniler'den çok ciddi bir
farkı vardır. Bizler, tehcir sırasında, ya Türkiye'de kalmışların veya
tehcir bitiminde Türkiye'ye geri dönmüşlerin torunlarıyızdır. Bizler
tek tip hikaye dinlememişizdir. Diaspora Ermenisi sadece ölüm hikayesi
bilir. Olaylardan sonra geri dönmemiş ve komşularının mahcup yüzlerine
tanık olmamıştır. Onlar, bu ölümler için bütün Türk'leri suçlarlar.
Olayları sadece soykırım olarak nitelerler. Türk Ermenisi'nde ise
daha bol ve daha değişik hikayeler vardır:


Mesela, dedem, Erzincan'daki çiftliklerinden abisinin
alınıp götürülüşünü ve onu kurtarmak için başçavuşa bir eşşek yükü
altın fidye verdiğini anlatırdı. Ne abi dönmüş ne de altınlar.
Anneannem, köydeki Ermeni delikanlıların nasıl silahlandırılıp çeteci
yapıldıklarını anlatırdı. Üniformalarını yabancı lisan konuşanlar
getirmiş.


Büyükbabam, Kayseri'de tüm sülalesini kurtarmak için
çırpınan Osmanlı Yüzbaşı'sı Sinan'ı ağlayarak anlatırdı. Sayesinde o
sülaleden kimsenin kılına zarar gelmemiş. Bizler, katliam hikayeleri
dinlediğimiz gibi, bir Ermeni arkadaşı tehcire giderken askerin önüne
yatan Türk'lerin; veya, yurtlarına geri döndüklerinde onlara tekrar
kucak açan Türk komşuların hikayeleri ile de büyüdük.


Onun için "bize sorulsun" diyorum. Kimse bizden daha
objektif olamaz. Bu hadisenin bir uzun anlatımı vardır bir de kısa
anlatımı. Kısası şudur:


Tebaanın bir kısmı emperyalist güçlerin gazına gelip
ayrılıkçılık yapmıştır. Buna kızan Osmanlı hükümeti bölgede tehcir
kararı almıştır. Günün şartlarına göre tehcir (göç) zor koşullar
altında gerçekleşmiştir. Sürgünler, çoluk çocuk muhtelif şekillerde
kırılmış ve kıyıma uğramıştır. Bu kırılma hastalık ve açlık
sebebiyledir. Kıyım ise Osmanlı askeri tarafından organize bir şekilde
yapılmamıştır. Hastalık dışındaki bu ölümler, münferit olaylardır ve
sürgünlerin yanlarında götürdükleri altın paraları gasp etmeyi
amaçlayan bölgenin eşkıyaları tarafından yapılmıştır.

Başka cephelerde de savaşmakta olan Osmanlı askerinin
sürgün esnasındaki cinayet olaylarını önleyecek sayıda ve güçte olup
olmadığı da bir tartışma konusudur. Hal bu iken, o bölgede bu
olayların cereyan ettiği esnada, ülkenin batı bölgelerinde yaşayan
Ermenilerin aynı şekilde bir zulme uğramadığı göz önüne alınırsa, buna
bir soykırım denemez. Pek çok başka kelime söylenebilir; soykırım
hariç. Kaldı ki, söz konusu 1.5 milyon Ermeni sayısı, ölü sayısını
değil kayıp sayısını ifade eder.


Biz Türk Ermenileri, iyi biliriz ki: Anadolu, bu olaylar
esnasında veya sonrasında, Müslüman olmuş Ermenilerle doludur. Bu
kişiler, daha sonra serbest olmasına rağmen kendi dinlerine
dönmemişler ve geçmişlerini gizledikleri için kayıp hanesine
yazılmışlardır.


Sözün kısası budur.


Konuşmak gerekirse biz konuşur olayların uzun hikayesini
anlatırız. Bu konuda bizlerden daha iyi tarihçi de olmaz. Fransızlara
gelince. Onlara da küflü peynir yemek düşer.
Kalın sağlıcakla


Sevan İnce
¾