Pazar, Mayıs 11, 2014

1915 VE ERMENİLER - Tuluy Tanç

Tuluy Tanç Cumhuriyet, 1 Mayıs 2014 İttihat ve Terakki Partisinde, Enver, Talat ve Cemal Paşalardan sonraki en önemli isim olarak bilinen Osmanlı Hariciye Nazırı Halil Bey (Halil Menteşe, 1874-1948) New York Times gazetesinde 28 Ekim 1916 tarihinde yayınlanan bir söyleşide 1. Dünya Savaşı ve İmparatorluktaki Ermeniler hakkında önemli açıklamalarda bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun 1915 yılında Ermeniler hakkında uyguladığı tehcir kararına ve soykırım tartışmasına ışık tutacak nitelikteki bölümün çevirisi şöyle: “ Nazır, Ermeni liderlerin savaşın başında, eğer Ermeniler Türklerin mağlup olduğundan kesinlikle emin olmadan İtilaf Devletleri ile birlikte harekete geçtikleri takdirde Hükümetin en sert tedbirleri uygulayacağı hususunda uyarıldıklarını söyledi. Ancak, bu ikaza rağmen, Ermenilerin Ruslar Anadolu´yu işgal edince ayaklandığını, Türklerin de bunun üzerine zecri tedbirler almak zorunda kaldığını belirtti. “ “Hükümetimizin bu konudaki tutumu hiçbir zaman tam olarak anlaşılamamıştır” diye devam etti. “Jön Türklerin Ermenilere her zaman Türk İmparatorluğu`nun değerli bir varlığı olarak baktıklarını belirtmek istiyorum. Gerçek şudur ki, onlara ihtiyacımız vardı. Ülke ticareti büyük ölçüde onların elindeydi. Ermeniler tarımda çok başarılıdır. Bu, onlara değerli bir mal gözüyle baktığımız anlamına gelmiyor. Hükümette eşit pay vermeye istekliydik ve de verdik. Savaş öncesinde Meclisi Mebusan içinde çok sayıda Ermeninin bulunması, ayrıca bazı Ermenilerin Ayan Azası ve birinin Nazır olması bunu açıkça göstermektedir. Nazır Yardımcılarının neredeyse tamamı Ermeniydi, çünkü Ermenilerin kabiliyetlerini biliyorduk ve resmi mevkiilerde orantılı sayıda yer almaları hususunda siyasi haklarını vermeye hazırdık. “ “İhtilalden sonra herşey bir müddet yolunda gitti ve Jön Türkler Türkiye`deki eski rejimi uzun yıllar boyunca rahatsız eden ve ülkenin inkişafını engelleyen bu soruna nihayet bir çare bulduklarını düşündüler. Ancak, Balkan savaşı Ermenilerin ayrılıkçı emellerine tekrar sarılmalarına neden oldu. Komiteleri Ermenilere bir otonom hükümet sağlamak niyetiyle bir teşkilat oluşturdu. “ “Bir halkın kendi kendini yönetme hakkını inkar edecek son insan olduğumu düşünüyorum, ancak Ermenilerin durumu öyleki tam böyle yapılması gerekiyor. Anadolu ve Güney Rusya`nın tamamına dağılmış olan Ermeniler, çoğu zaman Ermenistan olarak belirlenen mıntıkalarda ancak çoğunluk oluşturuyor. Dolayısıyla Ermeni otonomisi diğer Osmanlı ırklarının bağımsızlıklarını kaybetmelerine yol açardı. Bu koşullarda Jön Türkler bile Ermenilerin planına karşıydılar, ama adalet adına onlara Hükümette daha dolgun pay vermek istiyorlardı ve öyle yapıldı, bunu en kötü iftiracılarımız dahi inkar edemez. “ “Savaş çıktığında Ermenilerin ne yapmakta olduğunu çok iyi biliyorduk. Ülkeye yeniden bomba, tüfek, mühimmat ve para sokulmuş ve teşkilatları daha mükemmel bir hale getirilmişti. O zaman ben Meclisi Mebusan Reisiydim ve Ermeni azalara çok yakınlık duyuyordum, her zaman o ırkın dostu olduğum gibi. Nitekim Ermeni temsilcileri topladım ve ne yapmak istediklerini sordum. Konuşmanın sonunda, büsbütün ayrılıkçı olmadıkları sürece ideallerine sempati duyabileceğimi ve her zaman da duyduğumu söyledim. “ “Efendiler’ dedim. “Pozisyonunuzu tamamen anlıyorum ve sizin de bizimkini anladığınızı umuyorum. İçine girdiğimiz savaşta yenik düşebiliriz. İttifakla tertiplere girmeniz için fırsatınız o olur, ama hatırda tutmalısınız ki, fethedildiğimizden emin olmadan Türklere karşı eyleme geçerseniz Osmanlı Hükümeti en sert tedbirleri uygulayacaktır. Planlarınızı öyle yapın ki İttifak devletlerinin karşısına temiz ellerle çıkabilesiniz. Bunu da bize yasaların emrettiği kadar, ne azı ne fazlası, destek vererek yapabilirsiniz. Böyle davranmanızın doğruluğunu sanıyorum İttifak devlet adamları görecek ve otonomi talebiniz tanınacaktır. O zaman işi bıraktığımız yerden tekrar ele alırsınız, bu hususta size her türlü başarı dilerim, ama hatırınızdan çıkarmayın, henüz gitmedik ve en ufak bir yanlış hareketiniz bütün Ermenilerin başına dert açacaktır. Sessizce oturun ve bırakın bu meseleyle uğraşalım. Yenildiğimizden emin olunca İttifak tarafına gidin ve onlardan ne mümkünse alın.” “ Halil Bey, Osmanlı Hükümetinin Ermenilere bu fırsatın çıkabileceğinin bilincinde ve bu hususta hemfikir olduğunu belirtti. Devamla, Jön Türklerin lideri Enver Paşa`nın Ermeni Patriğini bir gün çağırarak aynı şeyleri söylediğini, ama buna rağmen Ermenilerin Ruslar Anadolu`yu istila edince ayaklandığını, Türk Hükümetinin de daha önce Ermeni liderlere açıklanan tedbirleri yürürlüğe koyduğunu kaydetti. “ Türk Hariciye Nazırı, Ermenilere karşı atılan adımların isyan halindeki tek bir yere inhisar ettirilmesinin, Ermeni örgütlenmesinin mükemmelliği karşısında mümkün olmadığını, bir ayaklanmaya ilişkin en ufak işaret alındığında kapsamlı mukabelede bulunulduğu takdirde bu durumla ancak başa çıkılabilecek olduğunu söyledi ve devam etti: “ Osmanlı İmparatorluğunun Ermeni tehcirinden ötürü uğradığı kaybın muazzam olduğunu belirteceğim. Ermeni kabiliyetli ve çalışkandır ve bundan dolayı ekonomik planda değerlidir. Ama ne yapılabilirdi? Savaştayız ve bu nedenle, gösterdiğimiz itimada karşılık bu kadar alçakça ihanete uğrayan vaziyetimizi sağlama almaya mecburuz.” Ermeniler 1915’te başlayan olaylar zincirinin “soykırım” oluşturduğu kanısındalar. “Soykırım”, Nazilerin Yahudileri etnik kimlikleri nedeniyle ortadan kaldırmaya teşebbüs etmesine tepki olarak 2. Dünya Savaşından sonra yaratılan bir kelimedir, hukuki tanımı 1948 BM Soykırım Sözleşmesinde yapılmıştır ve o tarihten itibaren insanlık suçu olarak uluslararası hukukta yerini almıştır. Anlaşmanın 2. Maddesi, soykırımı, “bir etnik, ırki veya dini grubu yok etme kastıyla girişilen eylemler” olarak tanımlar. “Soykırım”ı katliam, kıyım gibi kelimelerden ayırt eden faktör, 1948 Sözleşmesinde öngörülen kasıt kriteridir. Boston’daki Clark Üniversitesinden Albert Southwick’in, 3 Nisan 2005 tarihli Worcester Telegram and Gazzette`de yer alan bir tanımlaması bu terime açıklık getiriyor: “Bir halkın yaptığı bir şeyden dolayı değil, ne olduğundan dolayı yok edilmeye çalışılması.” Bu ayrıntının saptanması kolay olmayabilir, ama hukuki açıdan önemli bir ayrıntıdır. Bunun, Ermenilerin zorla göç ettirilmesi sırasında uğradıkları büyük kayıpları ve acıları hafife almak veya görmezden gelmekle ilgisi bulunmuyor. Tehcir uygulanırken ağır suçlar işlendiği bilinmektedir. Nitekim Osmanlı Devleti savaştan sonra yüzlerce yetkiliyi yargılamış, idam dâhil ağır cezalar vermiştir. Savaş galibi İngiltere iki yüzden fazla yüksek rütbeli Osmanlı görevlisini, bu arada Halil Beyi iki yıl süreyle Malta`da tutuklu tutmuş, savaş suçlarıyla bağlantılı olarak işlem yapmış, ancak sonuçta serbest bırakmıştır. Öte yandan, halkların uğradığı felaketler arasında karşılaştırma yapmak güç olsa da, objektiflik açısından, tarihte, özellikle savaşlar sırasında, Müslüman Türkler dahil bir çok sivil halkın çok büyük haksızlık ve kıyımlara maruz kaldığına değinmek gerekiyor. Osmanlı devlet adamı NYT muhabiriyle konuşurken soykırım kelimesinden habersizdir. Bu nedenle, Ermenileri övmesinde veya hükümette sahip oldukları önemli konuma işaret etmesinde art niyet aramak haksızlık olur. Nazırın sözleri bir bakıma Müslüman-Türk ile Ermeni toplumları arasında asırlar boyunca birlikte yaşamaları sonucu gelişen belirli bir yakınlaşmayı yansıtmaktadır. Nazırın savaş sırasında Ermenilerin silahlı eyleme geçmesine çok sert karşılık verileceğine ilişkin açıklaması da Osmanlıların Ermenilere karşı aldıkları önlemlerin, etnik kimliklerinden değil, eylemlerinden kaynaklandığına delalet etmektedir. Doğal olarak, ne bu gözlem ne de söyleşinin içeriği bu mesele hakkında kesin yargıya varılmasına yeterlidir. Ermenistan ve Türkiye arasında son zamanlarda yapılan müzakere ve bazı anlaşmalar bu yönde bir adım olabilirdi. Ama ortada durumu daha da karmaşık yapan başka faktörler de var. Bir tanesi resmi ve gayri resmi Ermeni kaynaklarının ¨soykırım suçunun” kabul ettirilmesinin tek başına bir hedef, Ermenilere manevi bir kapanış teşkil etmediğine; bunun sonraki ¨tazminat ve iade¨ talepleri için ön koşul olduğuna ilişkin demeçleridir. Diğer bir faktör, Ermenistan`ın kendisinin yakın bir tarihte Dağlık Karabağ`da soykırım yapmakla suçlanıyor olması. Üstelik kurbanların “yaptıklarından” dolayı değil, “ne olduklarından” dolayı katledilmiş olmaları söz konusu. Öyle veya böyle, adil bir çözüme varılması için bir sorunun her iki tarafındaki delil ve görüşlerin ortaya konması ve dengelenmesi gerekir. Bu bakımdan, Halil Bey’in ifadeleri yararlı olabilir.

Salı, Nisan 29, 2014

Özür dilemiyoruz!..



Bu yıl Y-CHP adına ilk açıklamayı Genel Başkan Faruk Loğoğlu yaptı: "Gocunmamak lazım. Niçin bu kadar geç kalındıktan sonra 2014 yılını seçiyor. Biraz sorgulamak lazım" dedi... Hazret, özür için geç kalındığından yakınıyor. İkinci açıklama Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç’tan geldi. Ona göre, Başbakanın açıklaması “İyi niyet mesajları ile itibar arama gayreti.” Ve nihayet, Y-CHP’nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu son noktayı koydu: ”Ölenler sadece Ermeniler değil. Karşılıklı bir kırım olduğu biliniyor. Her ülke kendi tarihi ile yüzleşiyor. Biz de yüzleşmeliyiz” diyerek, o da Obama-Erdoğan çizgisindeki yerini aldı!.. Kurtuluş Savaşı’nı kazanan ve Cumhuriyeti kuran CHP’nin, 24 Nisan’da takındığı tutum böyle olabilir mi?.. Yerel seçim hezimeti tartışılırken, Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın “Halk bize inanmıyor ve güvenmiyor” sözlerini doğrulayacak şekilde; “Evet bizim inandırma ve güvenme sorunumuz var” diyerek (1) önemli bir itirafta bulunan Kemal Kılıçdaroğlu, gündemi derhal “Ermeni Meselesi” üzerine yoğunlaştırarak, kendi acıklı durumunu gizleyebileceğini sanıyor… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), “Perinçek kararı” ile 1915 olaylarının "soykırım" olmadığı kanıtlandıktan sonra, Türkiye'nin özür dilemesini gerektirecek ve geçmişiyle “yüzleşecek” bir durum olmadığı da ortaya çıkmıştır. “Karşılıklı katliamlar” nedeniyle özür dilenecekse -bence hiç de gerekli değil, zira katliamı yapanların torunlarının biri birlerinden özür dilemeleri gerekmez- iki tarafın özür dilemesi gerekir ki, bu durum özür dilememekle eş değerdedir... Kaldı ki, anayasalarına göre, halen topraklarımızın bir kısmını, kendi toprakları olarak gösteren, Ağrı dağını futbol federasyonlarının sembolü olarak kullanmaya devam eden bir ülkenin, nihai amacı, geçmişten gelen yaraları sarmak ve geçmişi unutmak olamaz. Emperyalistlerin isteği ve tahriki üzerine, dedelerinin başlattığı sivil halk katliamına bir önlem olarak getirilen tehcirin, zorunlu bir askeri önlem olduğu tartışmasızdır. Tehcirden önce yaşanan olaylara, bir tepki olarak kendiliğinden gelişen bazı üzücü olaylar yüzünden, bugün özür dilemek, haklı olanın, haksız olan taraftan, özür dilemesi anlamına gelir!... Kabul etmek gerekir ki, bu konudaki en doğru duruşu sergileyenlerden biri de Ermeni asıllı Hrant Dink’tir. Bu duruşu nedeniyle ona destek verenlerin, cenaze töreninde "Hepimiz Ermeni’yiz" şeklinde attıkları slogan bile, tam tersine çevrilmiş, sanki bu sözü söyleyenler Ermeni Diasporası'nın taraftarlarıymış gibi lanetlenmişlerdir. Ele geçirilmiş medya ile baş etmek öyle kolay değildir. Ne yazık ki, bu bilgi kirliliği günümüzde de devam etmektedir… Gerçek CHP'nin, Ermeni meselesi nedeniyle duruşu, “yeni” yetkililerin yukarıda aktardığımız cümleleri ile özetlenemez. Gerçek durum çok farklıdır: Atatürkçü düşünceye ve kuruluş felsefesine yüzde yüz bağlı olan bir partili olarak, görüşlerimi geçmiş yıllarda kaleme almıştım.(2) Bu tartışmaları izleyenlere, aşağıdaki bağlantıları açıp okumalarını öneriyorum. Bildiğiniz gibi, Dışişleri Bakanlığımız tarafından İstanbul Üniversitesi araştırma görevlilerinden Mehmet Perinçek'e verilmiş milli ödev, Moskova Devlet Arşivi'nde 10 yıl araştırma yapılarak yerine getirilmiştir. Perinçek, bu konudaki çalışmalarını;”Rus Devlet Arşivlerinden 150 BELGEDE ERMENİ MESELESİ’ adlı kitapta toplamıştır.(3) Bu eserin yayınlanmasından sonra, artık “Ermeni meselesi” hakkında desteksiz atmak, haddini bilmezlik kabul edilmelidir. O bakımdan meraklılara, bu kitabı da temin edip okumalarını öneriyorum. Ermeni belgeleriyle "SOYKIRIM YALANI" dizisinin diğer kaynakları da Kaynak Yayınları’nda yayınlanmıştır.(4) Bunlara ilaveten, Ermeni meselesi Dr. Doğu Perinçek tarafından, AİHM’nde nihai çözüme kavuşturulmuştur. Perinçek’e,Türk Ulusu olarak teşekkür borcumuz vardır. Onun mahkemede yaptığı savunmalar, sunduğu belgeler yeterli görülmüştür ki, Avrupa Birliği açısından Ermeni meselesi kapanmıştır. Bugün “Perinçek kararı”nı Dışişleri Bakanlığı’mız, “Ermeni sorunu” için bir milat olarak kabul etmektedir. Artık böylece, bizlerin de belge ve bilgi sorunumuz kalmamıştır!.. Bu yüzden şaşkın Y-CHP yöneticilerinin saçmalıklarına inanmak zorunda değiliz!.. Yapay “Ermeni sorunu”nu, bir süre daha ABD'nin kaşıyacağı gün gibi ortadadır. Bu süre içerisinde, AKP ve Y-CHP'nin basiretsiz genel başkanları da ABD’nin değirmenine su taşıyacaklardır. Bu bağımlılıktan ötürüdür ve açıkça görünüyor… Bilindiği gibi 1915 yılının acıklı olayları Osmanlı'nın çöküş döneminde yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti ise, tarihin tozlu sayfalarında yer alan Osmanlı'nın külleri üzerinde doğmuş ve yeni bir devlet olarak kurulmuştur. Dolayısıyla Osmanlı'nın kötü mirasını kabul etmek zorunluluğu yoktur... Lozan'da kabul etmediğimiz hiç bir konu, bugün önümüze bir özür sorunu olarak getirilemez… Tehcir Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle, yaşanan acıklı olaylara kimsenin bir itirazı olacağını sanmam. Bir sürü masum insan, siyasetçilerin fahiş hataları yüzünden ağır bedeller ödemiştir. Tarih boyunca bedel ödeme zaten hep böyle olmuştur. Bizim itiraz ettiğimiz husus; olayların adını "Büyük Felaket" olarak koyan ABD'nin belirlediği gündemi, yine emperyalizmin belirlediği şekliyle tartışmak ve tekrar etmektir. Bir an için ABD’nin bu tanımlamasının doğru olduğunu kabul edelim. "Büyük Felaket"in sorumlusu kimdir? Türkler olabilir mi? Elbette ki hayır. Hiç kuşku yok ki, bu acıların baş sorumlusu, İngiltere ve Rusya gibi o zamanın güçlü emperyalist devletleridir. Ermeniler de onlara alet olmakla ikinci derecede kusurlu ve sorumludur. Türkler, sorumlulukta ancak üçüncü sıraya yerleştirilebilirler. Gerçeğe uygun olan bu sıralamayı tersine çevirerek, önümüze getirenler, kim olursa olsun aldatıldıkları kesindir, bu yüzden de söylediklerini kabul edemeyiz. Etmemiz için ahlaki bir sebep de bulunmamaktadır… Bunun dışındaki konuları elbette kabul edebiliriz. Ortak yaşamda, Ermenilerden öğrendiğimiz çok şeyler vardır. Aynı şekilde, Kürtler ile de kültürlerimiz harmanlanmıştır. "Türk Milleti"nin önemli bileşenleri olan Ermeniler ve Kürtlerle aynı topraklar üzerinde yaşayarak, kader birliği yapmışız. Bunlara itiraz eden yok. Uluslar zaten böyle oluşurlar… Kültürlerimiz birleşerek, ortak "Anadolu Kültürü"nü oluşturmuştur. Etle tırnak gibi yüzlerce yıl birlikte yaşamışız. Bunlar ayrı şeylerdir. Bizim tartıştığımız konu, emperyalizmin önümüze getirdiği bu "yeni" sorunu, onların istediği çerçevede kabul etme zorunluluğumuzun olup olmadığıdır. “Yeni” adıyla önümüze ne getirildiyse bize yabancıdır!.. Türkiye Cumhuriyeti, Sevr'i kabul etmeyen kahramanların başlattığı mücadele sonunda savaşarak kurulmuştur. Kuruluş belgesi, Lozan'da imzalanan antlaşmadır. Hiç bir devletin kendinden önceki imparatorlukların bütün günahlarını açıklamak veya bedellerini ödemek zorunluluğu yoktur. Diğer imparatorlukların üzerinde kurulan devletlerin, hiç özür dilediğini duydunuz mu? Özetle; Lozan'da imza attığımız anlaşma ile üzerimize aldığımız yükümlülüklerden başka hiçbir yükümlülüğümüz yoktur. Emperyalizmin Türkiye'yi parçalama planına hizmet eden "Büyük Felaket" teorisini bu yüzden temelden reddediyoruz… “Ermeni Sorunu”na bağlı olarak ortaya atılan diğer soruların yanıtları; dipnotta verdiğim kaynaklardan öğrenilebilir. Anadolu'da yaşayan halkların içerisinde, Ermenilerin nüfusunun ne kadar olduğu Osmanlı Salnamelerinden bellidir. Vaktiyle toplam nüfusun yüzde kaçına denk geldikleri çok da önemli değildir. Ama ne olursa olsun ortada bir "soykırım" olmadığı kesindir. Bir an için aksini iddia edenlerin verdiği rakamların doğru olduğunu kabul edelim. Tehcir zorunlu göç olduğuna ve tehcire tabi tutulan Ermeniler, Suriye-Lübnan tarafına gönderildiğine göre, onları bugün Anadolu'da aramak beyhude bir çabadır. Bu iki coğrafya parçası da sınırlarımız dışarısında kalmıştır. Ermenilerin bir kısmı oralarda yaşamaya devam etmişken, bir kısmı da ABD'ye, Fransa'ya, Rusya'ya ve diğer ülkelere göç etmişlerdir... Dolayısıyla Anadolu’da kalanların 8-9 bin civarında oldukları iddiası doğru olsa da, diğerlerinin nerede olduğu sorusunun yanıtı bulunmuş oluyor. Bu saptama dahi, Ermenilere karşı "soykırım" yapılmadığının en açık kanıtıdır. Ermeni nüfusunun Anadolu'da azalmış olması, “soykırım”ın kanıtı olarak gösterilemez! Soykırım, Hitler tarafından Almanya'da yaşayan Yahudilere karşı uygulanmıştı. İşte bu yüzden Almanya'da bir tek Yahudi kalmamıştır… Türkiye'de ise Ermeniler hala yaşamaktadır... Kaldı ki, dönemin siyasetinden sorumlu tutulanlar, Malta’ya sürgün edilmiş ve İngilizler tarafından, olağanüstü bir mahkemede “soykırım” yapmakla suçlanıp, yargılanmışlardı. Olayların baş sorumlusu İngiltere, üstelik bütün arşivler ellerinin altındayken, Türkleri “soykırım” yaptıkları için mahkûm etmeye yeter kanıt bulamamıştır. Bu yalın gerçeğe rağmen, her yıl 24 Nisan’da ABD’nin yaptığı açıklamayı beklememiz oldukça tuhaftır. Bu durumu diplomatik bir avantaja çeviren ABD’yi, artık emperyalizm düzleminde değerlendirme zorunluluğu vardır. Başka türlü onlarla baş etmemiz olanaksızdır… Her yıl aynı oyunun neden bir parçası biz oluyoruz, anlamak mümkün değildir!.. Bu olaylar nedeniyle, Türklerin karşısında yer almak, neredeyse “aydın” tanımının zorunlu bir unsuru haline getirilmiştir!.. Bu arada şunu da söylemek gerekir ki; Türkler, Çanakkale Savaşı’nda dalga dalga ölüme giderken, cephenin gerisindeki Ermeniler, Türklere karşı katliamlara başlamışlar ve Türklerin bu var oluş savaşında, olumsuz yönde rol almışlardı. Unutmayınız ki, Birleşik Krallık Donanma Bakanı Winston Churchill, 1914 yılı Eylül ayında Çanakkale Boğazı'nın donanmayla geçilerek, İstanbul'un işgalini öngören bir planı Başbakan Herbert Asquith'e vermiştir. Plan, çeşitli evrelerden geçerek uygulamaya konmuş ve Birleşik Krallık ve Fransa gemilerinden oluşan bir donanmanın Boğaz'a geniş çaplı ilk saldırısı 1915 Şubat ayında başlatılmıştır. En güçlü saldırı ise 18 Mart 1915 günü uygulamaya konulmuştu… Lütfen bu tarihlere dikkat ediniz… Demek ki, o tarihlerde Doğu cephesinde ve düşman saflarında "Hınçak" ve "Taşnak" adlı Ermeni çeteleri vardı. Bu bölgeyi Çanakkale’den ayrı düşünemeyiz. Bu yüzden İçişleri Bakanlığı 24 Nisan 1915'te, bu Ermeni komitelerinin kapatılmasına, evraklarına el konulmasına, liderleri ile zararlı faaliyette bilinenlerin tutuklanmasına ve bunlardan bulundukları yerlerde kalmaları sakıncalı görülenlerin ise uygun yerlere toplanması kararını almıştı. Tarihe dikkat ediyorsunuz değil mi? 18 Mart 1915 Çanakkale’ye düşman donanmasının başlattığı saldırıdır. Arada sadece 1 hafta vardır. Yaklaşık 5 hafta sonra da 27 Mayıs 1915'te Tehcir Kanunu kabul edilmiştir. Demek istediğim; Çanakkale'yi göz ardı ederek, Ermeni meselesini değerlendirmek mümkün değildir… Perinçek. bütün bu bağlantıları göstererek ve kanıtlarını koyarak, AİHM’nde dava açmıştır. Mahkeme kararı ile kazanılan hukuk zaferi, bu doğru tezleri bir kez daha teyit etmiştir. Unutmayınız ki, tarihte "Pirus Zaferi" de bir zafer olarak anılır. Bu zafer sonunda ortada birkaç sefil askerden başka kimse kalmamıştı.(5) Pirus zaferinde olduğu gibi, Ermeniler de kalkışmaları sonucunda fazla zayiat vermiş olabilirler. Zayiatın fazlalığı, yaşanan olayın adını belirleyemez!.. Ortaya çıkan sonuçlardan Türkleri sorumlu tutmak açık bir haksızlıktır. Çünkü: Hiç kimse kendi kusuru ile uğradığı zarardan başkalarının sorumlu tutulmasını talep edemez!.. Bu son söylediğim, genel kabul gören evrensel bir hukuk kuralıdır... Ebetteki bazı konularda farklı düşünenlerimiz olacaktır. Böyle düşünenler, az önceki kuralın tersini de savunuyor olabilirler. Bu onların kişisel sorunudur. Böyle sorunlar koca topluma mal edilemez… ABD'nin hazırlatıp Erdoğan'a okuttuğu “taziye mesajı”nı ne yazık ki doğru bulanlar da çıkmıştır. Onlar açık bir yanılgı içerisindedirler. Şimdi eğri durup, doğru konuşalım: “Taziye mesajı” verilecek idiyse, vaktiyle bunu her iki tarafın birbirine vermesi gerekmez miydi? Vakitsiz mesajlar, başka amaçlar için değil midir? Bu oyunu görelim artık… İlla da birilerinden “özür” dileyerek rahatlayacaksak, Orta Asya'dan Anadolu'ya gelene kadar ve daha sonra da 4 kıtaya yayılıp kılıçtan geçirdiğimiz - o arada çocuklarını devşirdiğimiz- topluluklardan ve uluslardan özür dileyelim!.. Çok sahip çıktığımız ve övündüğümüz Osmanlı'nın, insanlığa karşı işlediği o ağır suçlardan dolayı da özür dileyebiliriz. Vatan savunması yaparken, düşmana verdiği zarardan özür dileyenler, biraz da "Kahrol düşman! Al sana bomba..." esprisindeki askere benzemiyorlar mı?.. Her şey o kadar açık ki, biz hala anlaşılmaz bir eziklik içerisinde, “özür” dilemek için çırpınıp duruyoruz!... Neden böyleyiz acaba?.. Başımıza taş mı düştü?!.. Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:
(1)http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/38709-kilicdaroglu-halk-bize-ina...
(2) a.)http://cemilcan.gen.tr/2004/12/seni-ermeni-seni/
b.)http://cemilcan.gen.tr/2011/12/soykirim-iddiasi-soysuzlugun-itirafidir/
c.)http://cemilcan.gen.tr/2011/12/biz-ermeni-degiliz/
(3)http://www.idefix.com/kitap/150-belgede-ermeni-meselesi-mehmet-perincek/...
(4) 1. Ovanes Kaçaznuni/Taşnak Partisi'nin yapacağı bir şey yok,
2.A.A.Lalayan/Taşnak Partisi'nin karşıdevrimci rolü,
3.Kızıl Kitap/İngilizlerin Mavi Kitap'ına Sovyetlerin yanıtı,
4.A.B.Karinyan/Ermeni milliyetçi akımları,
5.Mehmet Perinçek/B.A.Boryan'ın gözüyle Türk-Ermeni Çatışması,
6.KARİBİ/Ermeni iddialarına yanıt Gürcü Devletinin Kırmızı Kitap’ı,
7.S.G.PİRUMYAN/Diasporadaki Taşnaklar,
8.Çarlık Polis Raporlarındaki Taşnaklar.
(Kaçaznuni, Lalayan ve Karinyan'ın kitapları Kaynak Yayınları tarafından İngilizce, Almanca, Fransızca, İsveççe ve İspanyolcaya çevrilip basılmıştır.)
(5) http://tr.wikipedia.org/wiki/Pirus_zaferi

Pazar, Ocak 26, 2014

ERMENILERIN DIPLOMATLARIMIZA KARSI AMERIKADAKI TEROR SALDIRILARI

1) 27 Ocak 1973, Santa Barbara, California, ABD: Ermeni kökenli ABD vatandası Gourgen Yanıkyan (Yanikian) Türk Baskonsolos Mehmet Baydar ve Bahadır Demir'i öldürdü. Yanıkyan ömür boyu hapse mahkum oldu. 2) 26 Ekim 1973, New York: Türk Enformasyon Ofisi'ne bombalı saldırı girisimi. Bomba zamanında tespit edildi ve etkisiz hale getirildi. Olayın sorumluluğunu kendilerini 'Yanıkyan Komandoları' olarak adlandıran bir grup üstlendi. 3) 4 Ekim 1977, Los Angeles: Osmanlı tarihi konusunda tarafsız ve ciddi arastırmalarıyla tanınan Profesör Stanford Shaw'ın evine bombalı saldırı. Sorumluluğu '28'in Ermeni Grubu' üstlendi. 4) 11 Ağustos 1980, New York: Ermeni bir grup BM yakınındaki Türk Evi'ne saldırdı. 5) 6 Ekim 1980, Los Angeles: Baskonsolos Kemal Arıkan'ın evine iki molotof kokteyli atıldı. Arıkan yaralı olarak olaydan kurtuldu. 6) 12 Ekim 1980, New York: Türk Evi'nin önüne bir bomba yerlestirildi. Yoldan gecen dört kisi yaralandı. Olayı JCAG üstlendi. 7) Ekim 12, 1980 in Los Angeles :Amerikan vatandasi bir Turk'un seyehat acentasi Hollywood da imha edildi,JCAG orgutu sorumlulugu ustlendi. 8) 3 Şubat 1981, Los Angeles: Bomba uzmanları İsvicre Konsoloslugu önünde bir bombayı etkisiz hale getirdi. Olay sonrasında gelen telefonlarda Suzy Mahseredjian serbest bırakılana kadar eylemlerin devam edecegi söylendi. 9) 3 Haziran 1981, Los Angeles: Gelen tehditler nedeniyle San Fransisco'da gösteri yapacak olan Türk folklor ekibi programlarını iptal etmek zorunda kaldırlar. 10) 26 Haziran 1981, Los Angeles: İsvicre kökenli Swiss Banking Corporation büroları önünde bir bomba patladı. Sorumlugunu 'Haziran Örgütünün Dokuzuncusu' üstlendi. 11) 20 Ağustos 1981, Los Angeles: Swiss Precision Instruments ofislerinin önünde patlama gerceklesti. Saldırı yine Dokuz Haziran adlı örgüt tarafından üstlenildi. 12) 20 Kasım 1981, Los Angeles: Beverly Hills'deki Türk Konsoloslugu'na saldırı. Binada agır hasar var. Olayı ise JCAG üstlendi. 13) 28 Ocak 1982, Los Angeles: Türkiye'nin Los Angeles Konsolosu Kemal Arıkan aracıyla isine giderken iki teröristin suikastına ugradı. Saldırı sonrasında 19 yasındaki Hampig Sasunyan tutuklandı ve ömür boyu hapisle cezalandırıldı. 14) 22 Mart 1982, Cambridge, Massachusetts, ABD: Türk Fahri Baskonsolosu Orhan Gündüz'e ait bir hediyelik esya magazası havaya ucuruldu. Kendisine de eger fahri görevini bırakmaz ise öldürülecegi tehdidinde bulunuldu. Sorumlulugu JCAG üstlendi. 15) 4 Mayıs 1982, Cambridge, Massachusetts, ABD: Fahri Baskonsolos Orhan Gündüz Boston'da suikasta ugradı. Katil yakalanamadı. 16) 18 Mayıs 1982, Tampa, Florida, ABD: Türk Fahri Baskonsolosu Nash Karahan'ın ofisine saldırıldı. 17) 26 Mayıs 1982, Los Angeles: Swiss Banking Corporation bürosu bombalı saldırıda hasar gördü. Süpheli dört Ermeni ASALA ile baglantıları nedeniyle suclandıar. 18) 30 Mayıs 1982, Los Angeles: Üc ASALA üyesi (Hratch Kozibioukyan, 31; Siranouche Kozibioukyan, 22 ve Varan Chrinyan, 29) Kanada Havayolları kargo bürosuna bir bomba yerlestirirken yakalandı ve tutuklandı. Amacları tutuklu dört Ermeni'nin serbest bırakılması icin baskı olusturmaktı. İlk ikisi karkı-koca olan saldırganların ücü de Ortadoğu ülkelerinden yeni göc etmis kisilerdi. 19) 26 Ekim 1982, Los Angeles: JCAG üyesi bes Ermeni terörist Philadelphia Türk Fahri Konsoloslugu'na saldırı hazırlığı nedeniyle suclandılar. 20) 21 Ocak 1983, Anaheim, California, ABD: Bir Ermeni fırınında saklanan bazı bombaların kazara patlayarak yangına yol acması bu tür silahların nasıl saklandığına da ısık tutu. 21) 29 Mart 1984, Los Angeles: ASALA yazılı olarak olimpiyatlara katılacak Türk atletleri öldürecekleri tehtidinde bulundu. 22) 25 Haziran 1984, Los Angeles: Fransa'da bir haber ajansı ofisine gelen tehditte Los Angeles Olimpiyatları'na katılan Türk sporcularına yardımcı olan tüm ülkeler, sirketler ve kisilere saldırı düzenlenecegi söylendi. 71 TANE AMERIKALI ERMENI TERORISTIN 22 si AMERIKA DA HAPSEDILIYOR. 239 terörist saldırıların,71 Ermeni Amerikalılar tarafından yapıldı.Yakalanıp hapsedilen yirmi iki Amerikan Ermenileri sunlardır: Dikran Berberian, Los Angeles, JCAG,Vartan Chirinian, Van Nuys, ASALA Steven John Dadaian, Los Angeles, JCAG,Hratch Kozibioukian, Van Nuys, ASALA Siranouche Kozibioukian, Van Nuys, ASALA,Suzy Mahseredjian, San Francisco, ASALA Monte Melkonian, Dinuba, ASALA,Krikor Saliba, Los Angeles, JCAG Karnig Sarkissian, Los Angeles, JCAG,Harout Sassounian, Los Angeles, JCAG Hampig Sassounian, Los Angeles, JCAG,Viken Hovespian, Los Angeles, JCAG Vicken Tcharkhutian, Hollywood, ASALA,Viken Yacoubian, Los Angeles, JCAG Gourgen Yanikian, Los Angeles,Haig Balian, Ottawa, ASALA Haroutium Kevork, Ottawa, ASALA,Haig Karkhanian, Ottawa, ASALA Melkon Karakhanian, Ottawa, ASALA,Kevork Marachelian, Ottawa, JCAG Ohannes Noubarian, Ottawa, JCAG,Rafi Panos Titizian, Ottawa, JCAG
¾