Pazar, Mayıs 11, 2014

1915 VE ERMENİLER - Tuluy Tanç

Tuluy Tanç Cumhuriyet, 1 Mayıs 2014 İttihat ve Terakki Partisinde, Enver, Talat ve Cemal Paşalardan sonraki en önemli isim olarak bilinen Osmanlı Hariciye Nazırı Halil Bey (Halil Menteşe, 1874-1948) New York Times gazetesinde 28 Ekim 1916 tarihinde yayınlanan bir söyleşide 1. Dünya Savaşı ve İmparatorluktaki Ermeniler hakkında önemli açıklamalarda bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun 1915 yılında Ermeniler hakkında uyguladığı tehcir kararına ve soykırım tartışmasına ışık tutacak nitelikteki bölümün çevirisi şöyle: “ Nazır, Ermeni liderlerin savaşın başında, eğer Ermeniler Türklerin mağlup olduğundan kesinlikle emin olmadan İtilaf Devletleri ile birlikte harekete geçtikleri takdirde Hükümetin en sert tedbirleri uygulayacağı hususunda uyarıldıklarını söyledi. Ancak, bu ikaza rağmen, Ermenilerin Ruslar Anadolu´yu işgal edince ayaklandığını, Türklerin de bunun üzerine zecri tedbirler almak zorunda kaldığını belirtti. “ “Hükümetimizin bu konudaki tutumu hiçbir zaman tam olarak anlaşılamamıştır” diye devam etti. “Jön Türklerin Ermenilere her zaman Türk İmparatorluğu`nun değerli bir varlığı olarak baktıklarını belirtmek istiyorum. Gerçek şudur ki, onlara ihtiyacımız vardı. Ülke ticareti büyük ölçüde onların elindeydi. Ermeniler tarımda çok başarılıdır. Bu, onlara değerli bir mal gözüyle baktığımız anlamına gelmiyor. Hükümette eşit pay vermeye istekliydik ve de verdik. Savaş öncesinde Meclisi Mebusan içinde çok sayıda Ermeninin bulunması, ayrıca bazı Ermenilerin Ayan Azası ve birinin Nazır olması bunu açıkça göstermektedir. Nazır Yardımcılarının neredeyse tamamı Ermeniydi, çünkü Ermenilerin kabiliyetlerini biliyorduk ve resmi mevkiilerde orantılı sayıda yer almaları hususunda siyasi haklarını vermeye hazırdık. “ “İhtilalden sonra herşey bir müddet yolunda gitti ve Jön Türkler Türkiye`deki eski rejimi uzun yıllar boyunca rahatsız eden ve ülkenin inkişafını engelleyen bu soruna nihayet bir çare bulduklarını düşündüler. Ancak, Balkan savaşı Ermenilerin ayrılıkçı emellerine tekrar sarılmalarına neden oldu. Komiteleri Ermenilere bir otonom hükümet sağlamak niyetiyle bir teşkilat oluşturdu. “ “Bir halkın kendi kendini yönetme hakkını inkar edecek son insan olduğumu düşünüyorum, ancak Ermenilerin durumu öyleki tam böyle yapılması gerekiyor. Anadolu ve Güney Rusya`nın tamamına dağılmış olan Ermeniler, çoğu zaman Ermenistan olarak belirlenen mıntıkalarda ancak çoğunluk oluşturuyor. Dolayısıyla Ermeni otonomisi diğer Osmanlı ırklarının bağımsızlıklarını kaybetmelerine yol açardı. Bu koşullarda Jön Türkler bile Ermenilerin planına karşıydılar, ama adalet adına onlara Hükümette daha dolgun pay vermek istiyorlardı ve öyle yapıldı, bunu en kötü iftiracılarımız dahi inkar edemez. “ “Savaş çıktığında Ermenilerin ne yapmakta olduğunu çok iyi biliyorduk. Ülkeye yeniden bomba, tüfek, mühimmat ve para sokulmuş ve teşkilatları daha mükemmel bir hale getirilmişti. O zaman ben Meclisi Mebusan Reisiydim ve Ermeni azalara çok yakınlık duyuyordum, her zaman o ırkın dostu olduğum gibi. Nitekim Ermeni temsilcileri topladım ve ne yapmak istediklerini sordum. Konuşmanın sonunda, büsbütün ayrılıkçı olmadıkları sürece ideallerine sempati duyabileceğimi ve her zaman da duyduğumu söyledim. “ “Efendiler’ dedim. “Pozisyonunuzu tamamen anlıyorum ve sizin de bizimkini anladığınızı umuyorum. İçine girdiğimiz savaşta yenik düşebiliriz. İttifakla tertiplere girmeniz için fırsatınız o olur, ama hatırda tutmalısınız ki, fethedildiğimizden emin olmadan Türklere karşı eyleme geçerseniz Osmanlı Hükümeti en sert tedbirleri uygulayacaktır. Planlarınızı öyle yapın ki İttifak devletlerinin karşısına temiz ellerle çıkabilesiniz. Bunu da bize yasaların emrettiği kadar, ne azı ne fazlası, destek vererek yapabilirsiniz. Böyle davranmanızın doğruluğunu sanıyorum İttifak devlet adamları görecek ve otonomi talebiniz tanınacaktır. O zaman işi bıraktığımız yerden tekrar ele alırsınız, bu hususta size her türlü başarı dilerim, ama hatırınızdan çıkarmayın, henüz gitmedik ve en ufak bir yanlış hareketiniz bütün Ermenilerin başına dert açacaktır. Sessizce oturun ve bırakın bu meseleyle uğraşalım. Yenildiğimizden emin olunca İttifak tarafına gidin ve onlardan ne mümkünse alın.” “ Halil Bey, Osmanlı Hükümetinin Ermenilere bu fırsatın çıkabileceğinin bilincinde ve bu hususta hemfikir olduğunu belirtti. Devamla, Jön Türklerin lideri Enver Paşa`nın Ermeni Patriğini bir gün çağırarak aynı şeyleri söylediğini, ama buna rağmen Ermenilerin Ruslar Anadolu`yu istila edince ayaklandığını, Türk Hükümetinin de daha önce Ermeni liderlere açıklanan tedbirleri yürürlüğe koyduğunu kaydetti. “ Türk Hariciye Nazırı, Ermenilere karşı atılan adımların isyan halindeki tek bir yere inhisar ettirilmesinin, Ermeni örgütlenmesinin mükemmelliği karşısında mümkün olmadığını, bir ayaklanmaya ilişkin en ufak işaret alındığında kapsamlı mukabelede bulunulduğu takdirde bu durumla ancak başa çıkılabilecek olduğunu söyledi ve devam etti: “ Osmanlı İmparatorluğunun Ermeni tehcirinden ötürü uğradığı kaybın muazzam olduğunu belirteceğim. Ermeni kabiliyetli ve çalışkandır ve bundan dolayı ekonomik planda değerlidir. Ama ne yapılabilirdi? Savaştayız ve bu nedenle, gösterdiğimiz itimada karşılık bu kadar alçakça ihanete uğrayan vaziyetimizi sağlama almaya mecburuz.” Ermeniler 1915’te başlayan olaylar zincirinin “soykırım” oluşturduğu kanısındalar. “Soykırım”, Nazilerin Yahudileri etnik kimlikleri nedeniyle ortadan kaldırmaya teşebbüs etmesine tepki olarak 2. Dünya Savaşından sonra yaratılan bir kelimedir, hukuki tanımı 1948 BM Soykırım Sözleşmesinde yapılmıştır ve o tarihten itibaren insanlık suçu olarak uluslararası hukukta yerini almıştır. Anlaşmanın 2. Maddesi, soykırımı, “bir etnik, ırki veya dini grubu yok etme kastıyla girişilen eylemler” olarak tanımlar. “Soykırım”ı katliam, kıyım gibi kelimelerden ayırt eden faktör, 1948 Sözleşmesinde öngörülen kasıt kriteridir. Boston’daki Clark Üniversitesinden Albert Southwick’in, 3 Nisan 2005 tarihli Worcester Telegram and Gazzette`de yer alan bir tanımlaması bu terime açıklık getiriyor: “Bir halkın yaptığı bir şeyden dolayı değil, ne olduğundan dolayı yok edilmeye çalışılması.” Bu ayrıntının saptanması kolay olmayabilir, ama hukuki açıdan önemli bir ayrıntıdır. Bunun, Ermenilerin zorla göç ettirilmesi sırasında uğradıkları büyük kayıpları ve acıları hafife almak veya görmezden gelmekle ilgisi bulunmuyor. Tehcir uygulanırken ağır suçlar işlendiği bilinmektedir. Nitekim Osmanlı Devleti savaştan sonra yüzlerce yetkiliyi yargılamış, idam dâhil ağır cezalar vermiştir. Savaş galibi İngiltere iki yüzden fazla yüksek rütbeli Osmanlı görevlisini, bu arada Halil Beyi iki yıl süreyle Malta`da tutuklu tutmuş, savaş suçlarıyla bağlantılı olarak işlem yapmış, ancak sonuçta serbest bırakmıştır. Öte yandan, halkların uğradığı felaketler arasında karşılaştırma yapmak güç olsa da, objektiflik açısından, tarihte, özellikle savaşlar sırasında, Müslüman Türkler dahil bir çok sivil halkın çok büyük haksızlık ve kıyımlara maruz kaldığına değinmek gerekiyor. Osmanlı devlet adamı NYT muhabiriyle konuşurken soykırım kelimesinden habersizdir. Bu nedenle, Ermenileri övmesinde veya hükümette sahip oldukları önemli konuma işaret etmesinde art niyet aramak haksızlık olur. Nazırın sözleri bir bakıma Müslüman-Türk ile Ermeni toplumları arasında asırlar boyunca birlikte yaşamaları sonucu gelişen belirli bir yakınlaşmayı yansıtmaktadır. Nazırın savaş sırasında Ermenilerin silahlı eyleme geçmesine çok sert karşılık verileceğine ilişkin açıklaması da Osmanlıların Ermenilere karşı aldıkları önlemlerin, etnik kimliklerinden değil, eylemlerinden kaynaklandığına delalet etmektedir. Doğal olarak, ne bu gözlem ne de söyleşinin içeriği bu mesele hakkında kesin yargıya varılmasına yeterlidir. Ermenistan ve Türkiye arasında son zamanlarda yapılan müzakere ve bazı anlaşmalar bu yönde bir adım olabilirdi. Ama ortada durumu daha da karmaşık yapan başka faktörler de var. Bir tanesi resmi ve gayri resmi Ermeni kaynaklarının ¨soykırım suçunun” kabul ettirilmesinin tek başına bir hedef, Ermenilere manevi bir kapanış teşkil etmediğine; bunun sonraki ¨tazminat ve iade¨ talepleri için ön koşul olduğuna ilişkin demeçleridir. Diğer bir faktör, Ermenistan`ın kendisinin yakın bir tarihte Dağlık Karabağ`da soykırım yapmakla suçlanıyor olması. Üstelik kurbanların “yaptıklarından” dolayı değil, “ne olduklarından” dolayı katledilmiş olmaları söz konusu. Öyle veya böyle, adil bir çözüme varılması için bir sorunun her iki tarafındaki delil ve görüşlerin ortaya konması ve dengelenmesi gerekir. Bu bakımdan, Halil Bey’in ifadeleri yararlı olabilir.
¾